hiçlik her şeyi yutarken
yaprak yaprak eksilirim kendimden
yine içine çeker o deli gece
uyku girmez gözlerime
dünya kadar ağırlaşır başım
aklıma her düştüğünde
avuturum kendimi sağır dilsiz
duvardaki siluetlerle
sanki çığlıklarımı duymamış gibidirler
hiçbir şey hissetmemiş gibi yumruklarımdan
sorduğum her soru geri döner
ses yok
ne dilden nede dudaklarından
her zaman ki vurdumduymazlıklarıyla irkilirim
siyah bir mermere değer alnım
fırlayacakmış gibi damarlar şakağımdan
her şey yara alır
yorgun düşer
bitmek bilmeyen gönül savaşında
bir rüyanın kahramanları gibiyiz seninle
gerçekle yalan arası
rüyalar bitse de
kabusumun izi kalır
soğu
Sen kaçan bir ceylansın dağda
Bense peşine düşmüş bir canavar
Sen kaçar durursun diyar diyar
Bense peşine düşmüş bir canavar
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
Akıbet alınır bir gün öcümüz bizim
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Akıbet alınır bir gün öcümüz bizim
Dut Ağacı
Kırmızı ise, iz bırakır ellerde
Ekşidir yemesi lezzeti dillerde
Beyaz dut ise bolcadır kentimizde
Kuşlar ve börtü böcekler çokça yerler
Sadaka olur ekene kabirinde
Amel defteri kapanmaz üç şekilde
ilki hayırlı evlat, eğer nasipse
İlimdir, eğer ki ehlisünnet ise
Sadakadır, cami yapıldı Menzil’de
Medreseleri çoktur, ilim Menzil’de
İlim ehlide, öğrencisi de çoktur
İlim isteyen giden alır Menzil’den
Evlat isteyen dua alır Menzil’den
Hayır kapısı ise çoktur Menzil’de
Gavs-ı Sani Sultanım Kahta Menzil’de
Barış Sağlam
Şimdi hasret çeken yok
Yürek sabrı çekende yok
Yolları gözleyende yok
Kimsenin gülüde solmuyor
Elem kederı takan yok
gönlüne ateş saran yok
Kişi uğruna yanan yok
Nede çöllere düşen yok
Kimseyi heyecanlanmıyor
Sevda için yalvarmıyor
Kimsede özlemini çekmiyor
Bulanık selede dönülmüyor
Artık felek sorulmuyor
Yüreğe nakış işlenmiyor
Has ipekler kalmadı
O çullarda giyilmiyor
Mektup yok tele döndük
Aşkı ayaklara düşürdük
Yolda yok halı çamura düştük
Ederimizi pula döndürdük
gezer gönül gezer bir an olur dağlarda
gezer gönül gezer bir an olur yeşil bağlarda
bir an olur bazan çölde gezer bazan sahrada
yanar özlem yanar hasret alev alev bağrında
bazan bülbül sesi duyar geçer kendinden
mutluluğu seller gibi akar içinden
bazan baykuş sesi ürpertir ta derinden
acı hasret yaşı akar gözünden
bazan kartal gibi kayalara hükmeder
bazan ürkek tavşan gibi etrafın dinler
derdi gamı basar günlerce inler
sessiz sessiz akan gözyaşın siler
kölecioğlu diyor ey selvi dalım
senin hasretindir benim bu halım
sende başlıyor sende bitiyor yolum
sana hasret sana özlem oluyor sonum
Ahmet kölecioğlu 2004
Esrarengiz renkte bir nergis çiçeği burnunda
Kokunu çeker olsan içine, sızı saplar kalbine
Uyumayalı aylar oldu, uğramayı kesti huzur
Ruhum kadar firara meyilli mahkum kabinde
Akabinde gece simsiyah en az saçların kadar
Biraz bira, biraz cigara, biraz ilaç, biraz keder...
Serpilmiş çiçek tozları karışmış rüzgara uçar
Hiç görmediğin, duymadığın bir şehre doğru
Sokağın gürültüsü sessizliğinden mütevellit
Geceleyin bir hışırtı gündüz bir isyana eşdeğer
Anlamdan kopan bir kaç sözcük okurcasına
Bir şeylere söyleniyordu yıldızlar fısıltılarla
Kör kurşun isabet etmiş tam şakağımdan
Oracıkta can verdim tomurcuklar açmadan
Yumuşak içim bir kadeh şarap daha lütfen
Günahsız tıpkı melek gibi ak kaşık çıkma sütten
Gelip vursun birgün donanması tam fırkateyn
Tablodaki uzun saçlı adamın özgür düşlerini
our hopes fly about
like bubbles full of air,
Is it because we put them off
to another year?
İpucu: Şiirlerinizin daha yüksek okunma ve beğeni sayısına ulaşması için şiirinizin altında bulunan Whatsapp, Facebook ve Twitter butonlarını kullanarak sevdikleriniz ile paylaşabilirsiniz.